zeynal yazıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
zeynal yazıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Aralık 2015 Perşembe

ÖZLEM DUYMAKTAYIM - Zeynal Yazısı

Özlem duymaktayım,

Diyeceksiniz ki neye,
Çocukluğuma, saflığa, ümide duymaktayım,
Annem ve  babam sağ olsalardı  onlara sırtımı yaslanmak için,
Köyüme, mahalleme, dedelerime, ninelerime özlem duymaktayım,
Şehrime , ülkeme ve ülkemin insanlarının bir ve  beraber olmalarına özlem duymaktayım...

Özlem duymaktayım...
Ülkeyi yönetenlerin adalet dağıtmalarına,
Ülke kaynaklarını  kullanılıp, üretip adil dağıtmalarına,
Sabah evden çıkan insanların akşam evlerine kazandıkları helal parayla yiyecek götürmelerine,
Türkiye'nin bölgesinde  komşularıyla barışık, sorunsuz , kavgasız olmasına...


Özlem duymaktayım...
Okula giden öğretmenin  ilim ve irfan öğretmesine,
Günahsız olarak okula gönderilen kız ve erkek çocukların beyinlerinde sadece öğrenme aşkı,  vatan ve millet sevdası bulunmasına,
Laboratuarlar  da sabahlayan bilim adamlarımızın olmasına,
Okulların, camilerin ve kışlaların siyasetten uzak tutulmasına,
İşin ehline verilmesine, adamların kayrılmamasına, kazançların helal olmasına,

Özlem duymaktayım...
Türkiye'nin bir barış adası olmasına,
Fabrikalarında dünyanın en teknolojik ürünlerin üretilmesine,
Bilim insanlarının dünyanın her tarafında saygın olmalarına,
Yönetenlerin dünyada saygı görmesine, bölgesinde sözü dinlenir olmasına,
Ülkemin  kadir, sözü dinlenir, insanların imrendiği bir ülke olmasına,
O kadar hasretim ki...
Diyeceksiniz ki niye?

Bennam işte ele...

Çünkü bunlara özlem duymaktayım da ondan..


Abdurrahman ZEYNAL

Yazarımıza ait diğer yazıları için Lütfen tıklayınız

28 Eylül 2015 Pazartesi

Yaşlılıkta Yetim Kalmak - Abdurrahman ZEYNEL Yazısı

Dünyada tüm sosyal olaylar insan etrafında döner durur. Dinler insan içindir. Kültürler ve medeniyetler insan ürünüdür. Kitaplar insan için yazılır.
Acılar, sevinçler, mutluluklar, insanın dünya hayatını ilgilendirir. Türküler, şarkılar, gazeller, hayaller, romanlar ve hikayeler sosyal hayatı ilmek ilmek dokur.
Bunlar olmadan insan hayatı monoton ve çekilmez olur. İşte yetimlikte böyle bir durumun neticesidir. Anadan, babadan, akranlardan ve çevreden ayrı kalmak.
Küçük yaştan beri çokça duyduğumuz bu kelime beynimizin derinliklerinde yer eder. Yetim kaldı, yetim doğdu, yetimler yurdu vs.

Aslında yetim kalmak beşeri ve sosyal iklimde etkisini en çok hissettiren kavram. Öyle bir kavram ki son peygamber, alemlere rahmet olarak gönderilen elçide “yetimdi”.
Bir insan tüm kabul edilen hukuk sistemlerine göre anasını, babasını özellikle küçük yaşlarda kaybetmiş insana yetim denir. Peygamberimiz Hz. Muhammed(S.A.S) önce babasını sonrada annesini kaybetmiş ve çocukluğundan itibaren yetim büyümüştür.

Şüphesiz yetimin koruyucusu Allah’tır. Emir ondan gelir. Bize düşen teslim olmaktır. Başka çaremizde yoktur. Çünkü “ondan geldik ona döneceğiz” ilahi hükmü gereği yapılacak bir şey yoktur.
Birde sosyal hayatta karşılaştığımız bazı olaylar var ki bunlarda yetim çocuğun yaşadıkları ile benzemesede bir nevi yetimlik sayılır.


Yazının Tamamı için tıklayınız

11 Mayıs 2015 Pazartesi

II. ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ VE BÜYÜK GÜÇLER SEMPOZYUMU

Atatürk Üniversitesi tarafından ikincisi düzenlenen uluslararası Türk-Ermeni ilişkileri sempozyuma 100 yerli ve yabancı bilim adamı ve diplomatlar katılarak konuyu enine boyuna tartıştılar.
Açılış Konuşmasını Tarihçi Prof Dr. Erol Kürkçüoğlu yaparak şöyle dedi: Ermeni Meselesi batılı güçlerin Doğu Anadolu’da yeni bir Bulgaristan çıkarabilirmiyiz, Kafkasları kontrol edebilirmiyiz düşüncelerinden yola çıkarak Ermenilerin batı çıkarları için kullanılmasının adıdır diyerek işi özetlerken, Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen Ermenilerin bölgede yaptığı katliamları örnek vererek suçunun ve suçlunun batılların ve taşeron olarak kullandığı Ermeni Komitacıları olduğunu vurguladı. AVİM onursal başkanı ve Emekli Büyük Elçi Ömer Engin Lütem ufuk açıcı konuşmasında “artık Türkiye’nin savunma modundan çıkıp saldırı düzenine geçmesi gerekir. Tarihsel veriler bu konuda bize büyük destek vermektedir” dedi. Ayrıca Fransa ve Rusya’nın Ermenilerin yanında yer almasının sebebi olarak bu ülkelerin kendi çıkarları için Ermenileri kullanmasının altında yatan suçluluk psikolojisinden kaynaklandığını örneklerle izah etti.
Sempozyumun oturumlar bölümünde gerçekten bilimsel verilere dayanan, objektif sunumların bir bölümünü dinledim. Prof Dr. Yusuf Sarınay “24 Nisan 1915 yılında ne oldu sorusuna” cevap ararken bugün dünyanın aldatıldığını, Ermenilerin yalan söylediğini çünkü bu tarihte 235 Ermeni tedhiş örgüt üst düzey yöneticilerin tutuklandığını örneklerle belgeler ışığında izah ederken, Emekli Büyük Elçi Alev Kılıç “Ermeni iddiaların 100. yılda ulaştığı düzeyi anlattı”. Prof Ali Aslan 1921 yılında Ermenilerin Hatay Yayladağı’nda yaptıkları zulümleri tanıkların dilinden anlatırken Fransızların burada ciddi suçlarının olduğunu vurgulaması dikkat çekti. Dr. Mehmet Perinçek ise Ermeni ve Rus kaynaklarına dayanarak Ermeni Milliyetçi Hareketi ve Büyük Güçler başlığı altında Garegin Njde’nin olaylardaki rolünü anlatması Ermeni tedhişçiliğinin boyutlarını vurgulaması bakımından önemliydi.
Bir başka oturumda Prof Dr. Selami Kılıç; “Alman Arşiv Belgeleri Işığında Sevk ve İskan Kararının alınması ve Gerçekler” adlı sunumunda III. Ordu Kurmay Başkanın Alman Feliks Guze olduğunu, Almanların bu işe aslında ciddi katkıları olduğunu ancak Alman Belgelerinin tahrif edildiğini bu nedenle suçtan kurtulma isteğinin yattığını belirtirken, Okt. Evren Küçük ve Burak Kazan İsveç ve Ermeni Meselesi konusunda sundukları bildiride işin siyasal olduğunu ancak Türkiye’nin lobicilik ve örgütlenmede çok geri kaldığını vurgularken İsveç’te 120.000 Türk yaşarken 5000 civarında Ermeni , Keldani, Asuri bulunduğunu ancak bunları çok aktif olduğunu oylamada 131 e karşılık 130 oyla kararın kabul edilmesinde oturuma katılmayan Antepli Bakan Mehmet Beyin payı olduğunu örneklerle izah etmesi Türkiye’nin acil lobi çalışmaları yapmasını ortaya koyarken; Romanya’dan Katılan Prof. Dr. Liliana Elana Romanya arşivlerine dayanarak olayı ortaya kodu ve bu olayın tarihçilerin işi olduğunu, siyasilerin karışmaması gerektiğinin altını çizerken, Drt. Eray Bayramol Rus Kaynaklarına Göre Ermeni Meselesi ve Rus-Alman Rekabeti üzerinde durduğunu petrol havzalarına Almanların erişebilmesi için Almanların tıpkı Rusların Ermenileri kullandığı gibi Almanlarında Ermenileri kendi çıkarları için kullandığını bu yüzden Rus – Alaman rekabetinin ortaya çıktığını belirtti.
Dinlediğim bir başka oturumda Prof Dr. Ulvi Keser; “Ekmeğine İhanet Edenler; Ermeni Doğu Lejyonunda Görev Yapan Anadolu Ermenileri” adlı sunumunda Fransa önce Mısır’ın Port Saitte Ermeni gönüllülerini topladığı sonra Kıbrıs’a getirerek eğittiği bunların sayısının 5000 olduğunu vurgulayarak Çukurova ve Hatay bölgesindeki eylemlerin sorumlusu olduğunu Fransız kaynaklarına dayandırarak açıklamasının ardından Prof Dr. Taha Niyazi Karaca “İngiliz Liberal Partinin 1894 Sason Ajitasyonu ve Sir Ashamead Bartlett’in Tepkisi” konulu sunumunda Sason olaylarında 277 Ermeni , 1000’den fazla Müslüman’ın ölmesine karşılık İngiltere ve batı basınında rakamlar abartılarak 30 bin olduğu yazılmış bu işe Liberal Parti öncülük etmiş Sir Bartlett ise buna karşı çıkarak uluslar arası araştırma komisyonun verileri esas alınması için çalışmıştı. Doç Dr. Barış Özdal “AB organlarındaki 1915 olayları ile alınan kararların gelişimini” izah ederken sunumdan çıkan sonuca göre Türkiye’nin bu konuda aktif olamadığı, pasif kaldığı sonucunu çıkarırken, Yard. Doç Dr. Christopher Gunn sunduğu bildiride Ermeni meselesinde batının özellikle ABD deki lobilerin etkileri üzerinde durarak gelişmeleri objektif açıklaması bir başka sunumu oluşturdu. Bir Başka oturumda Prof Dr. Yavuz Aslan Ermenilerin Erzurum’da yaptığı katliamları ve özellikle Belediye Başkanı Hakkı bey ve Genceli Seyidov’un nasıl katledildiğini anlatmasının yanında Yard. Doç.Dr. Fikrettin Yavuz; Bir dönemler İstanbul’da Ermeni Patikliği de yapan Mıgırdıç Kırımyan’ın 1870’lerde yaptığı çağrıların ne kadar tehlikeli olduğunu ve “Demir Kepçe Vaazı” ile Ermeni tedhiş faaliyetlerini öne çıkarırken “mutlaka silahlı mücadele yapılmasını savunduğunu” ayrıntılarıyla anlattı. Yard. Doç. Dr. Türkan Polatçı sunduğu tebliğde ise “20. Yüzyılın İlk Çeyreğine tanıklık eden Bir siyasinin gözüyle Türk-Ermeni ilişkilerini” açıklaması işin bir başka boyutunu vurgulaması açısından önemliydi. Bir Başka Oturumda Dr. Bekir Tank; “Avusturya gizli belgelerinde Türk-Ermeni ilişkilerinin Avusturya cephesini” anlatması, Drt. Mehmet Oğuzhan Tulun; “2. Dünya Savaşında ABD’nin vatandaşı olan Japon kökenlilerin hiç bir suç işlemediği halde ülkenin iç bölgelerinde toplama kaplarına nasıl götürdüğünü” izah ederken, benzer Özelliklerin İngilizlerin “Güney Amerika’da” daha büyük oranda uyguladığını 18 bin insanın öldüğünü açıklaması dikkate değer bir başka sunumdu. Okt. Ferdi Daşdemir ise 1. Dünya Savaşı içinde Özellikle Ermeni çetecilerin terör saldırıyla Doğu Anadolu’dan Yüzbinlerce Sivil ahalinin İç Anadolu’ya göç ettiğini , göç edenlerin yollarda ciddi kayıplara uğradığını anlatması yaşanan Müslüman Türklerin acılarını dile getirmesi de şimdiye kadar dikkat edilmeyen bir başka konuydu.

Bunların dışında katılıp dinleyemediğim 100’e yakın tebliğde bir o kadar önemliydi. Sonuç bildirgeside yine tarihe tanıklık etmiş bir mekanda bilim adamları, Vali, Belediye Başkanı ve Rektörlerin katılımıyla dünya kamu oyuna açıklandı.
Özetle 1878 yılından itibaren Büyük devletlerin Kafkaslarda ve Doğu Anadolu’da ki güç gösterilerinde Ermenilerin Batılı ve Ruslar tarafından kullanıldığı buna karşılık sivil Müslüman ahalinin bu olaylarda çok acı çektiği belirtildi.
Bu sempozyumda büyük emeği geçen Prof. Dr. Erol Kürkçüoğlu, Dr. Mevlüt Yüksel ve diğer ilgililere ayrıca teşekkürlerimizi sunarız.

Abdurrahman ZEYNAL Erzurum Yazıları

4 Mart 2015 Çarşamba

Karaköse Mahallesi – 6 - Erzurum Yazıları

Eski Erzurum mahallerinin sokakları geniş değildi. Bu Karaköse mahallesi olunca çok bariz özellik taşırdı. Öyle ki iki evin pencerelerinden insanlar ellerini uzatarak tokalaşabilirlerdi. Bu sokaklar; Dursun Bey sokak, Dar sokak-1 ve Dar sokak-2 olarak isim almıştı. Tabi Mumcu caddesine paralel devam eden Hacı Ömer Sokak aslında tarihi Dış kale surunu takip eden sokaktı. Bir zamanlar surlar ve kuleler yükselirdi. Ramazanları çocuklar bu kulelere çıkarak topun atılışını seyreder sesi duyunca evlerine koşarlardı. Yakutiye Medresesine yakın bölgede ise Kışla sokak bulunmaktaydı.
Mahallenin en alt kısmında Atlı Askeri Mızıka bölüğü bulunuyordu. Zamanla bölük gidince yerine Temelli Palas yapılmış misafirlerine uzun yıllar hizmet etmiş, 1985 yılında yıkılarak yerine Dilaver oteli yapılmıştı. Onun hemen yanında Mindivanlıların bina yer almakta idi. Mindivanlıların yan tarafı boş ve Mahalleye çıkan dik bir yol vardı. Kale Surunun taşları görülebiliyordu. Hemen yanında devrinin en önemli öteli olan Avrupa oteli bulunmaktaydı. Hacı Ömer Sokağın en alt kısmında Alpagutların apartmanı bu apartmanın biraz yukarısında Gülakarların Patos ve tarım aletlerinin imal ettiği atölyeleri vardı. Daha yukarıda Osman Kısmete ait “Kısmet Ambarlarının” mercimek eleme depoları vardı.
Mahallenin önemli evlerinden Sarı Konak ile karşısında Tüzemenlere ait ahşap tarihi bir ev bulunuyordu. Özellikle Mevlüt Efendinin konağında mutad olarak Rasim Baba, Seyfettin Efe, Kuyumcu Nusret, Nazım Okur, Çavuşoğlu Hafız gelir Kuran okur, zikredilir sonrasında demli çaylar içilir ve dağılınırdı. Misafirler Faytonla evlerine bırakılır toplantı sona ermiş olurdu.

Hacı Ömer Ağa sokağının sakinleri ise Benzinci Mehmet Öz, Kunduracı Mevlüt Efendi, Yalçın Dercioğlunun dedesi Sandık emini Tevfik Efendinin evi bulunuyordu. Ali Sırrı Kuşkay bu evde oturur, zaman zaman otobüsle Koşapınar köyünden gelen akrabaları bu evde kalırdı. Yılmaz Kuşkayın ifadesine göre misafirler kaldıkları sürede; sinemaya gider, hamama gider,alışveriş yapar birde fala baktırırlardı.

Mezbahanın müdürü İhsan Ünüvar’da mahallenin sakinleri arasındaydı. Özellikle İhsan Bey 1950-1960 arasını kapsayan Erzurum’la ilgili iki kıymetli eseri kaleme almıştı. Basri Karamehmetoğlu ve Ekrem Narmanlı beylerin evleri ayrıca Komeslilerin evleri de aynı sokakta idi. Alpagutların Apartmanın karşısında ayrıca Bayburtlular ve Urluoğlu ailesinin evleri bulunuyordu. Nevzat Ilıcalının evi, Yusuf Narmanlının (Naci Narmanlının babası) evi de buradaydı.


Karaköse Camisinin karşısında bulunan Gacıroğlu Medresesinin yerinde Süleymancılara ait yurt bulunmaktadır Şahin, Ahmet Zinnur Gacıroğlu burada oturdular. Yine Karaavcıların evi bu bölgede bulunuyordu. Aynı bölgede Lavaşçılar bulunuyordu. Zireklerin Mahmut Beyin evi ve Müşüge Hocanın Kuran okuttuğu ev bulunmakta idi. Sobacı Lütfü Ustanın evi aynı bölgedeydi. Müşüge Hocanın karşısında demir yollarından emekli Hüdai Çağalar, yanında da Zireklerin Apartman bulunurdu. Karaköse Camisinin üstünde Mahmut Demirel, Behzat Demirel’in evi vardı. Burada bir ziyaret yeri bulunmakta evde oturan Memnune ve Mesude kardeşler akşam su dolu ibriği bırakır sabahleyin boş olarak alırlardı. Mahalleli bu eve “o ev tekin değildir” ifadesini kullanırlardı. Dursun Bey sokakta Nevzat Ilıcalının evi, saatçi Farizin evi, Yusuf Narmanlı oğlu Naci Narmanlıların evi,(Saz çalar gençler dinlerdi.) Keteci Zekai ve Bostancı Zeki kardeşler, Yorgancı Morkoçoğlu, Neşet Bey, Zorluların evi, Lütfü, Nil Mobilyanın sahibi Necati bey, Altmışdör Ambarının sahibi Osman Kısmet Sobacı Zühtü Kerti, Hacı Halil Morkoç, Sınkçı Memnune Yenge Ehramcı Hafız ki önce kazıkları çakar ipi gerer her pazar bu işe devam eder ve ehramları dokurdu. Ehramın cinsine ve desenine göre Çiçekli olanlar 2 günde, düz örgülü olanlar 1 günde dört tuğtdan bir ehram yapılırdı. Yaklaşık bir kilo iplik haline getirilmiş saf yünden ihram dokunurdu. İneci Necmiye ve beyi Bahattin Derci mahallenin renkli isimlerinden idi.
1960 yılına kadar 20 yıldan fazla mahallenin muhtarlığını yapan Hacı Mevlüt Ayşen, çocukları Mehmet, Zinnur, Abdurrezzak, Muzaffer kızları Sevim ve Aygül mahallenin yerlisi idiler. Uzun yıllar Karaköse Camiinde Fahri imamlık yapan ve 1961 yılında vefat eden Abdurrahim Yentimur da devrinde mahalleye hizmet edenlerdendi. Tabi Değerli Büyüğümüz Veli Velioğlu Hoca Efendide uzun yıllar Karaköse Camii imamlığı yapanlardandı. Ayrıca İnşaat mühendisi Ahmet Polat’ta Karaköse Mahallesinin mukimlerindendi. Hele mahallenin bakkalı Ahmet Aydemir amca ise mahallenin renkli simalarındandı. Tabi matbaacıyı da zikredelim. Mahallenin doğu kısmı 2014 yılında istimlak edilip yıkılınca matbaada, bakkalda başka kısımlara gitmek zorunda kaldılar.

Abdurrahman ZEYNAL